İsbo Ne Zaman? Bir Sonbahar Günü ve Bekleyişin Kırılganlığı
Bir Başlangıç, Bir Umut
Kayseri’de sonbahar, her zamanki gibi biraz hüzünlü, biraz da umut doluydu. Güneş, bulutların arasından zar zor süzülen ışıklarla şehri aydınlatıyor, rüzgar ise yaprakları savururken her şeyin geçici olduğunu hatırlatıyordu. O sabah, güne başlarken bile kafamda bir soru vardı: “İsbo ne zaman?” Bu, sıradan bir soru gibi gözükebilir, ama içinde yıllar süren bir bekleyişin, hayal kırıklıklarının ve bir tür belirsizliğin izlerini taşıyor.
Bir yılı aşkın süredir beklediğim bir gün vardı ve o günün adı İsbo’ydu. “İsbo” diye adlandırdığımız şey, Kayseri’nin geleneksel olarak düzenlediği, hepimizin sabırsızlıkla beklediği ama bir türlü gelmeyen o meşhur kış festivaliydi. İsbo, kaybolan umutları geri getirecek bir gün, kışın en soğuk zamanlarında bile içimizi ısıtacak bir ışıktı. Ama her yıl olduğu gibi, bu yıl da tarih bir türlü açıklanmıyordu. Bir yandan heyecan, bir yandan ise belirsizlik içinde sıkışıp kalmıştım.
Hayal Kırıklığı ve Sabrın Sınırları
Günlerden bir gün, telefonuma kaydedilmiş bir bildirim geldi. “İsbo’nun tarihi açıklandı.” O an ne hissedeceğimi bilmiyordum. İçimde bir sevinç dalgası mı vardı, yoksa hayal kırıklığı mı? O kadar karışıktım ki. Sadece birkaç saniye içinde, tarih açıklandı: “İsbo, 10 Aralık’ta başlıyor.” O an, kafamda bir şeyler yerinden oynadı. Çünkü bir bakıma beklemek, kaybolan zamanlarda bir umut, bir hayal kurmak gibiydi. Ama bu tarih, bana bir parça üzüntü de getirdi. O kadar uzun süre beklemişken, bu kadar erken bir tarihte yapılması, yaşadığım kenti de biraz uzaklaştırdı. “Keşke daha ileri bir tarihte olsaydı,” dedim içimden.
Bazen, insan kendi hayatındaki büyük anları bir şekilde çok daha büyük bekleyişlere dönüştürür. Özellikle de gelecekteki bir olay, o kadar çok büyütülür ki, sonunda hayal kırıklığı kaçınılmaz olur. İsbo’yu da öyle büyütmüştüm. O kadar çok bekledim ki, hayalini o kadar çok içselleştirdim ki, bu erken tarih bana sanki bir tür eksiklik gibi hissettirdi. O an, içimde derin bir boşluk hissettim.
Beklemek ve Sonunda Gelecek Olan
Aradan geçen birkaç gün, zihnimde belirsizliklerin giderek arttığı, zamanın bir türlü geçmediği bir döneme dönüştü. Ama bir yandan da beklemek, benim için bir tür alışkanlık haline gelmişti. Kayseri sokaklarında yürürken, her adımımda “İsbo ne zaman?” diye içimden geçiriyordum. Bazı anlar, zaman bir tür çıkmaz sokağa dönüşüyordu. Ne ileriye gidebiliyordum ne de geri. Bu belirsizliğin içinde kayboluyordum.
Ama bir sabah, aniden bir his geldi. İleriye doğru attığım her adımda bir şey değişiyordu. O kadar çok beklemiştim ki, artık ne zaman olduğunu gerçekten bilmiyordum. Ama bu belirsizlik bir anlamda rahatlatıcıydı. “Neyse, olacaksa olacak,” dedim. Bir an olsun, İsbo’nun tarihi ne zaman olursa olsun, o anın kendi içindeki gücünü hissettim. O gün, sabah yürüyüşümde, güneş bir parça daha parlak göründü. Bu, içimdeki umutla uyum içinde bir anıydı.
Sonunda Bir Gün, Bir Etkinlik ve Bir Başlangıç
Ve o gün geldi. İsbo’nun ilk günüydü. Kayseri’nin soğuk havası, şehirdeki coşkulu kalabalıkla birleştiğinde, birden her şey ısındı. O kadar çok insan vardı ki! Gözlerimde bir parıltı vardı, etrafımdaki her şey, hayal ettiğim gibi bir hal almıştı. İsbo’nun o günü, beni sanki bir yerlere götürecekmiş gibi hissettirdi. Hayal kırıklığı, yerini büyük bir heyecana bırakmıştı.
O gün, birkaç arkadaşım ve ben birlikte yürüdük. Şehir meydanında kurulan stantları gezdik, sıcak çikolatalar içtik ve anın tadını çıkardık. O an, sanki zaman durmuş gibiydi. “İsbo ne zaman?” sorusuna verdiğim cevap, o an itibariyle bir anlam kazanmıştı. O an, kaybolan zamanın geri geldiği, umutların tekrar yeşerdiği, heyecanın vücut bulduğu andı.
Son Söz: Beklemek, Hep Bir Umuttur
İsbo, sadece bir festival değildi benim için. O, bir yılın sonunda kaybolan zamanın, kaybolan umudun ve kırılan hayallerin yeniden dirildiği bir anıydı. Bir kez daha anladım ki, beklemek aslında ne kadar değerli bir şeymiş. Hayatın akışında, bazen beklediğimiz şeyler gelip geçer ama biz onlara ne kadar bağlanırsak, o kadar çok anlam kazanır. Beklemek, sadece bir eylem değil; bir umut, bir içsel yolculuktur. Ve o gün, İsbo’yu beklemek, o anın tüm anlamını, tüm duygularını barındırıyordu.